Delice Köyü
  Halk Hikâyeleri
 

Halk Hikâyeleri
Geyik Hikâyesi
Geyik bir yavru doğurdu. Medine’ye gitti Hz. Muhammed elini sırtına suvadı böyle hamile kaldı. Eve geldi, gün geldi, saat geldi yavrusunu doğurdu. Yavrusuynan beraber yayılıyor. Yavrusu gah gider memesini emer gah yayılır neyse işte. Bir avcı geldi, avcı geyiği kolladı, geyik o tarafa gidince yavru burda oturuyor, yavruyu aldı torbaya koydu yallah. Geyik bir de geri döndü ki yavru yok. İşte o an ağladı, sızladı, dağı daşı deliyor. Öteden bir âşık geldi, âşık. Avcı çaldı, âşık geldi (eyice dinle). Âşık dedi ki:
Geyik niçin melersin
Dağı daşı delersin
Allah’ını seversen
Niçin bu kadar ağlarsın

Geyik: “Allah bu kim? Ben kendi derdime düşmüşüm bu kim, buna ne ki bu böyle konuşuyor?”
Aldı Geyik Âşık benimnen işin ne
Bu canı teftişin ne
Âşık var git yoluna
Senin benimnen işin ne

(Âşık yakasını bırakmıyor)
Aldı Âşık
Mesenine ereyim
Gonca gülün dereyim
Geyik gel bana anlat
Ben sırrına ereyim

Aldı Geyik
Medine’den gelmiş idim
Ol Muhammed’i görmüş idim
Allah bana bir yavru verdi
Onunla eğlenmiş idim

Aldı Âşık
Oy ne oldu ne oldu
Sarardı gül benzin soldu
Geyik o kadar meliyorsun
Ya senin o yavrun nic’oldu

Aldı Geyik
Çaldılar apardılar
Tozu toza kopardılar
Benim yavrumu sorarsan
Avcılar apardılar
Aldı Âşık
Çaldılar çapardılar
Tozu toza kopardılar
Keşke yüksekten bakay idin
Hangi tarafa apardılar

Aldı Geyik
Çaldılar apardılar
Tozu toza kopardılar
Bakışta bakıyordum
Kıbleye taraf apardılar
Aldı Âşık
Mesenine ereyim
Gonca gülün dereyim
Geyik gel hümmet eyle
Senin yavruna varayım

Aldı Geyik
Kaleyli kazandadır
Okuyup yazandadır
Benim yavrumu sorarsan
fiimdi bişmiş kazandadır

Aldı Âşık
Kaleyli kazanda olsun
Okuyup yazanda olsun
Geyik senin yavrun diri getireyim
İster bişmiş kazanda olsun

Aldı Geyik
Mesenine ereyim
Gonca gülün dereyim
Geyik gel hümmet eyle
Ben senin yavruna varayım

Âşıkla geyik hümmetleşdi
Âşık vardı yola düşdü
Önünü çevirdi kıbleye
Getdi avciye kavuşdu

Baktı ki yavru kucağındadır.
Aldı Âşık:
Avcı yok evin barkın
Felek döndersin çarkın
(Avcı hiç acımadın mı) ..............
Yok mu Allah’tan korkun
Aldı Avcı
Av edip ütmez idim
Canı cane katmaz idim
Eğer korkum olsa idi
Ben avcılık etmez idim

Aldı Âşık
Av edip ütmez misin
Canı cane katmaz mısın
Avcı avcılığın ayıp değil
Sen avın satmaz mısın

Aldı Avcı
Mesenine ermenem
Gonca gülün dermenem
Eğer avımı satar ısam
Bin altından aşağı vermenem

Âşık bismillah dedi oturdu
Eksikliğin hak yitirdi
Âşık çağırdı avcıyı
Bin altunını verdi

Kanına bak kanına
Zalim avcı nasıl kıydın
Bu yavrunun canına
Anası o kadar meliyor ki
Kurtlar düşmüş diline
Âşık aldı kuzuyu
Döndü geldi geyiğin yanına

Geldi ki yine ağlıyor.
Âşık
Mesenine ereyim
Gonce gülün dereyim
Geyik yanıma gel
Senin yavrunu vereyim
Yavru dile geldi
Mele hey anam mele
Daş gele bağrın dele
İnsanoğlu çiğ süd emmiş
Kuzuya sebep seni de düşürür ele

Âşık yemine başladı
Geyiğin gözleri yaşladı
Geyik daşden daşe daşladı

Âşık yavrunun üstünü açtı
Geyiğin bağrıne bir ateş düşdü
Âşık koyuverdi kuzuyu
Getdi geyiğe kavuşdu
Siz de muradına erin
Mehmet Mirza KALENDER (18).

Hızır ile Musa
Hızır, Hz. Musa’ya Ab-ı Hayat (zemzem) suyunu içmesini söyler: “Ey Musa! fiu yeşil deryayı iç!” der. Ama Hz. Musa içmez. Hızır, bir nefeste bütün deryayı içine çeker, yutar. Musa, Hızır’a yalvarır: “Beni kardeşin, arkadaşın yap!” der. Hızır: “Sen benim variyetim altında ezilirsin. Hz. Musa, Hızır’a ısrar eder. Hızır da: “Peki ama üç hakkın var. Benim dediğime karşı çıkmayacaksın, bana karışmayacaksın, üç hakkını bitirirsen seni arkadaşlıktan kovarım.” der. Hz. Musa kabul eder. Beraber gezerler, arkadaş olurlar. İkisi de çok açtır, elbiseleri yırtık ve çok eskidir.
Bunlar bir zaman sonra bir kıyıda bir gemiyle karşılaşırlar. Gemiye binerler. Hızır, bakar ki gemide çok insan var. Gemi, iki yetim kardeşe aitmiş. Hızır, bıçağını çıkarıp gemiyi oymaya koyulur. Gemide küçük bir delik açar. Bu delikten gemiye su sızmaya başlar. Bunlar gemiden inerler. Hz. Musa, Hızır’a kızar: “O adamlar bize yardım ettiler, bizi gemilerine aldılar. Sen onların gemilerine delik açtın.” Hızır, Musa’ya: “İki hakkın kaldı.” der.
Hz. Musa’yla Hızır bir hayli yürüdükten sonra bir köye gelirler. Her yer kar fırtına, göz gözü görmez haldedir. Bunlar açtırlar ve çok üşümüşler. Kapı kapı dolaşırlar; ama kimse onları evine almaz. Hızır, nerdeyse yıkılacak bir duvar görür. Sırtını duvara dayayarak duvarı düzeltir. Hz. Musa yine Hızır’a kızar: “Ey Hızır! Bu köyde hiç kimse bize kapısını açmadı, sen onların duvarını düzeltiyorsun.” Hızır, Musa’ya: “Bir hakkın kaldı.” der.
Bunlar yine yürümeye başlarlar. Çok zaman yürüdükten sonra birkaç çocukla karşılaşırlar. Diğer çocuklar birbirleriyle oynarlarken başka bir çocuk, başı ellerinin arasında düşünüyormuş. Misket oynayan diğer çocuklara kinle bakıyormuş. Hızır, çocuğun yanına gelir, çocuğu bacaklarından tutar havaya kaldırır. Çocuğun bacaklarını birbirinden ayırarak çocuğu ikiye böler.
Hz. Musa bu olaya çok kızar ve Hızır’a dönerek: “Bu çocuğun hiç bir suçu yoktu. Oturup diğer çocukları izliyordu. Neden onu öldürdün; bacaklarını ikiye ayırdın, sende hiç insaf yok mu?”
Hızır, Musa’ya dönerek: “Hakkın bitti. Seni arkadaşlığımdan kovuyorum. Ben sana, bana karışma dedim; ama sen hep konuştun. Ben sana dayanamazsın demiştim.
O gemi, iki yetime aitti. Ben onu delmeseydim vezir o gemiyi sağlam olduğu için alıp götürerek savaşta kullanacaktı. Yetimler, ekmek teknelerinden olacaklardı.
O duvar da iki yetime aitti. Onların dedesi, o duvarın altına bir kazan altın gömmüş. Altınlar, o çocukların nafakasıdır. Eğer o duvar devrilirse bütün köy, o altınlar için birbirini öldürür. Altınlar, o çocukların hakkı. Daha sonra bu çocuklar, eski evi yıkınca altınları bulacaklar ve zengin olacaklar.
O çocuğa gelince. O çocuk ‘kılıcım olsa da şu çocukların başlarını kessem’ diye içinden kin besliyordu. Bu nedenle onun bacaklarını ikiye ayırdım.
De sen şimdi var git yoluna. Benim arkadaşlığımı hak etmiyorsun.” der ve böylece birbirlerinden ayrılırlar.
Mehmet Mirza Kalender (18)

Halk Hikâyesi
Zamanın padişahının bir oğlu vardı adı Behruz. Yer altında okuyordu. Rüyasında Hz. Ali’yi gördü. İçeriye de ışık atdı. O ışığı dutmak için uğraştı baygın düştü. Hoca geldi dedi ki: “Bu değişmiş. Bu dinimize hıyanetlik eder (O günün adamı biliyo musun?)
Babası dedi ki öldürün. Vezirâzamlar toplandı. “Öldürelim, öldürelim” “olmaz” dediler. Deşti eczâneye götürdüler. “Göle girer gölde aslan çıkar parçalar.”
Bir ismi elifdir bir ismi Ali
Nerde çağırsan orada beli
Deşti eczânede bağlaya gölü
Görünce Selman soyunmadı mı

Selman düşünüben ne geldi aklına
Hakkı zikretmekti kendi diline
Aslan gölden çıkıp yatınca kürkün üstüne
O zaman Ali’ye çağırmadı mı

Ali Düldül ata bindıp gelince
Aslan Ali’yi görüp kendini göle atınca
Selman hırkasının üstüne varınca
Alindeki nergisi Ali’ye sunmadı mı
Ali nergizi alıp kayboldu orda
Selmanın bir türlü başı kurtulmazdı belada
Tam üç yüz yıl dolandı sahrada

Selmanı hurmanın altına oturmuş hırkayı yamar
fiahırmerdan hurmaya çıkmış hurmayı emer
Hurmanın çiğitleriyle Selman’ı döğer

Selman der ey çocuk niye durmazsın
Gücün yeter mi bana vurursun
Ali elindeki nergizi Selman’a sunmadı mı

Selman dedi çocuk dilinle aldattın bizi
Yüz senede üç gece doğar zöhre yıldızı
Nice bahar geçti yaz olmadı mı

“Sen nergizi verdiğin adamı tanıyor musun?” Dedi; “Tanıyorum.” “Nasıl tanıyorsun?” La feta Aleyhe ille Seyfe ille Zülfikar iki kaşın arasında yazılı.

Şapkayı yukarı kaldırınca
O yazıyı görünce
Selman da Ali’ye kul olmadı mı
(6) Hasan Servi

 
  Bugün 8 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol