Memoratlar
*Sivas İmranlı Delice Köyü’nde yaşayan Hasan Servi’nin anlattığına göre: “Somer İsmail adındaki atası Yedi Kürün denilen yerde kağnı arabasını devirir. Arabayı devirince Hızır’a çağırıyor. Hızır’da köyde Kekko oğlu Musa’nın yanında oturuyormuş. Usulca kalkmış. Musa, “Nereye gidiyorsun?” diye sormuş. Hızır (A. S.) Somer İsmail arabayı devirdi çağırıyor. Gidiyor. Sefil Yani isminde Somer İsmail’in bir arkadaşı varmış, onun kılığına girerek Somer İsmail’e “Ne o İsmail arabayı mı devirdin?” diyor. Somer ismail he diyor, tut kaldıralım. Beraber kaldıralım. Beraber kaldırıyorlar. Hızır soruyor sen beni bunun için mi çağırdın? Somer ismail: “Ben seni niye çağırayım ki?” diyor, arabanın arkasına geliyor birden aklına geliyor “bu Hızır olmasın” diye. Hemen o yana bakıyor kimse yok. Arabasını alıp geliyor ki Musa köprünün başında bekliyor. Musa: “İsmail sen arabayı mı devirdin?” İsmail de “Kim söyledi?” diyor. “E sen çağırınca Hızır bizim evdeydi sana karşı geldi.”
Somer İsmail’in dileği kabul olmuş fakat bunun öncesinde semada zöhre yıldızı görmüş. Molla Osman’ın yanına gidip durumu ona açıklar. Molla Osman da “Gökteki zöhre yıldızıdır. O yüz senede üç gece doğar. Onu kim görse Cenab-ı Hak’tan ne murat isterse verecek.” Ertesi gün geliyor bir hafta yatmıyor bekliyor ama daha nerde bulacak.
Ama çok gümüş para buluyordu. Ebesi ona kızıyordu sen bu parayı nerden buluyorsun diye. O da söyleyince bir daha bulamıyor. Bu yüzden para bulursan, rüyanda güzel bir şey görürsen kimseye söyleme.
(6) Hasan Servi
*Sivas ilinin İmranlı ilçesine bağlı Delice Köyü’nde seyit soyundan İmam Özler adında temiz kalpli bir zat vardır. Bunlar fakir bir aile olduğu için İmam küçükken çobanlık yapmış. Köyün davarı çok olduğundan kontrol etmek çok zormuş. Koyunlardan biri akşam köye dönmemiş. Koyunun sahibi İmamgilin kapısına girip kavga etmiş. Koyunu gelmediği için çok kızmış. İmam’ın babası da “Sen koyunlara sahip çıkmıyorsun” diyerek İmam’ı döver. Babası gece uykudan uyanır bakar ki yastığının başında bir top kızıl alev yanmaktadır. Babası sabah kalkıp oğlu İmam’ın elini öperek af dilemiş.
(1) Resmiye özdemir
*İmam Dede büyüyüp yetişkin bir erkek olunca gurbete gitmiş. Birgün işçiler işi paydos edip barakalara dönüyorlarmış. İmam Dede barakaya yürüyerek gidiyormuş. Birkaç arkadaş ise arabayla İmam Dede’nin yanından geçerek barakaya dönüyorlarmış. İmam Dede yolda kendini de almalarını ister; ancak onlar İmam Dede’yi arabaya almazlar. Araba biraz ilerledikten sonra aniden durur. Kimse bundan birşey anlamaz. Arabanın her tarafı sağlammış ama yine de çalışmıyormuş. En sonunda arkadaşlardan biri: “Biz İmam Dede’yi arabaya almadığımız için böyle oldu.” demiş. Bunlar İmam Dede’nin gelmesini beklerler. İmam Dede gelir bunların yüzüne bakmadan geçer. Arkadaşlar, koşup İmam Dede’nin elini öperler ve af dilerler. İmam Dede onları affeder. İmam Dede arabaya binince araba tekrar çalışır. Böylece yollarına devam etmişler.
(1) Resmiye Özdemir
*Adamın biri kağnıya buğday yükleyip değirmene götürüyormuş. Sabah ilk sırayı kapmak için yola akşam koyulmuş. Değirmene varmış ki sıra mıra bir şey yok herkes halay çekiyor. Davul zurna sesi ortalığı inletiyormuş. Salı - çarşamba, salı-çarşamba diyip zıplıyorlarmış. Adam gidince adama yardım edip buğdayı indiriyorlar ve adamı da halaya katıyorlar. Onlar salı-çarşamba derken adam da çarşamba-perşembe demiş. Adam yanlış söyleyince bunlar adamın sırtına bir kambur yapıştırmışlar. Daha sonra bunlar ateş yakıp zervet koyuyorlar. Zervet pişince hazırlayıp sofraya koymuşlar. Zervet pişene kadar diğer bir grup, adamın buğdayını öğütüp arabasına yüklemiş. Bunlar birlikte zerveti yemeye başlamışlar. Bu adamların başı: “Hiç kimse tek kelime söylemeden lokmasını ağzına koysun.” demiş. Onlar tek söz söylemeden lokmalarını alırlar, bu adam ise “bismillah” demiş. Adam “bismillah” der demez diğerleri yok olmuşlar. Adam anlamış ki onlar cinmiş.
Adam arabasını alıp ordan hemen uzaklaşmış. Eve gelince karısı onun sırtındaki kamburu fark etmiş. Adam olup bitenleri karısına anlatmış (1).
*İmranlı Delice Köyü’nde lakabı Küdüş olan bir adam varmış. Bu adam Semertepe’ye ot biçmeye gitmiş. Otların arasında sarı ve yeşil renkte bir yılan görmüş. Küdüş yılanı öldürüp bir kenara atmış. Adam gece uyurken rüyasında öldürdüğü yılanın babasını görmüş. Bu yılan, adama: “Sen o yılanı öldürdün. Çabuk kalk kefen al, hoca al git o yılanı yıkayıp defnet. Yoksa senin başına öyle bir iş getiririm ki neye uğradığını şaşırırsın.” demiş. Adam sabah erken kalkıp kefen ve hoca alıp yılana Kur’an okutup kefenleyerek yılanı defnetmiş (1).
*İmranlı’nın Delice Köyü’nde oturan fiahhanım Örnek’in anlattığına göre büyük dedesi yazın harmanda fiğ, buğday gibi tahıl ürünlerinin kurumasını bekliyormuş. Bir kaç günlük harman işi nedeniyle gece bu tahıllara bekçilik etmek zorundadır. Bu nedenle geceleri bu tahılların yanında yatarmış.
Adam gece bakmış ki üç kişi geliyor. Bu adam sesini çıkarmadan onları dinlemiş. Adamların elinde kalem ve defter varmış. Adamlar ayaklarını duvarın üzerine koyup konuşmaya başlamışlar. Kendi aralarında sen falan yere git ben falan yere gideyim diyerek iş taksimi yapmışlar. Bunlar farklı köylere gidip insanların isimlerini yazacaklarmış. İsmi yazılan bu insanların ölüm vakti gelmiş. Bunlar ismini yazacakları kişiyi Azrail’e bildireceklermiş. O da gelip bunların canını alacakmış. Buna göre civar köylerden Çulha, Borular ve adı hatırlanmayan bir köydeki ölüm vakti gelmiş insanlar belirlenmiş. Buğdaylara bekçilik eden adam bunları duymuş. Bu meleklerden biri bekçilik eden adamı görmüş ve onu da yazmak istemiş; ancak arkadaşları, henüz vakti gelmediğini söyleyerek buna karşı çıkmışlar.
Adam sabah kalkıp gördüklerini insanlara anlatmış, ama kimse inanmamış. Korktuğu için bu tür şeyler gördüğünü iddia etmişler. Aradan saat geçmez ki Çulha’dan, Borular’dan ve diğer köyden ölüm haberleri gelir (4).
*Delice’de Vahide adlı seyit soyundan bir kadının kardeşi Zara ilçe merkezinde ölür. Yakınları cenazesini köye götürmek isterler; ancak mevsim kıştır. Tipi, kar ve fırtınadan dolayı göz gözü görmüyormuş. Yakınları ne yapacaklarını şaşırmışlar. Tabutu nasıl taşıyacaklarını bilememişler. Bir de bakarlar ki tabutun üzerinde bir gül açmış ve tabut kendiliğinden köye doğru uçmaktadır (21).
Buldu
Sivas’ın İmranlı ilçesine bağlı Delice Köyü’nde yaşayan Resmiye Özdemir’in anlattığına göre Delice Köyü’nde Dursun adında biri vardır. Dursun çalışmak için Kayseri’ye bağlı Sarız ilçesine giderken fieran İrmağı’nda oğlunu kaybeder. Dursun telaşla oğlunu aramaya koyulur. Sağa bakar, sola bakar oğlu yok, en sonunda oğlunu ırmak kenarında oturur vaziyette bulur.
Oğluna: “Oğlum nerdeydin, nasıl kurtuldun?” diye sorar. Oğlu da, bir atlının sudan çıkıp kendisini sudan çıkararak ırmak kenarına bıraktığını ve tekrar ırmakta kaybolduğunu söyler. Dursun oğlunu bulduğu için çok sevinir. Zaten bu nedenle bu aileye “Buldu” soyadı verilmiştir (1).
Mekir (Hünkür)
(Sıle Sür)
Sıle Sür birgün ormana gider. Mekir, bunun önüne girer. Sıle Sür, mekir ne kılığa giriyorsa onu dövüyor. Hava kararmaya yakın adam yorulup mekiri bırakıyor. Mekir, sır oluyor; adam da ormana gidiyor. Adam; akşam eve gelip, olanları karısına anlatır. “Karı, bugün böyle böyle oldu, ama o, birgün bana arkadan vuracak.” der.
Sıle Sür ertesi gün tekrar ormana gider. Gerçekten de mekir Sıle Sür’e gizlice yaklaşıp sırtına vurur. Adam eve geliyor; ama sabahı etmeden ölüyor (13).
Hortlak Hikâyeleri
*Bir adamın kız kardeşi ölür. Adam bunu gömer; ama o akşam hortlayıp eve gelir. Adam, bakar ki kız kardeşi hortlamış onun belini kırıp tekrar mezara götürür ve gömer.
Hortlaklarla başa çıkmanın tek yolu bellerini kırmak imiş (13).
*Çift sürme vaktiymiş. Zenoy (Meta Zenoy) adındaki kadın tarlaya yemek götürüyormuş. Bakıyor ki mezarın birinden demirler sökülüyor, gürültüler yükseliyor. Hortlak çıkıp kadının göğüslerini tutarak sürükleyip götürmüş (13).
*İnsanlar (Yazıköy’de) şimdiki adıyla Doğancal’da Cem töreninde imişler. Ceme katılanlar arasında Süleyman oğlu İzzet’in hortladığı haberi yayılır. Herkes korkmaya başlar. Kimse, korkusundan dışarı çıkamaz. Süleyman oğlu İzzet eve gelmiş. Başını un ambarına sokup un yiyormuş. O zaman beşikte küçük bir kızı varmış. Bu kızı boğmaya gitmiş. İnsanlar son anda cesaretlerini toplayarak üstüne yürümüşler. Demir kürekle belini kırıp tekrar mezara koymuşlar (7).
*Kaynak şahsın, Güllü Kantos’tan dinlediğine göre bir adam ölmüş. Adamı yere yatırmışlar, üstüne çarşaf örtmüşler. Aniden bir kurt içeri dalıp doğrudan cesede saldırır. Seyit Yusuf, oradakilere korkmamalarını söylemiş. “Zira bu kurt, yerde yatan cesedin kendi ruhudur.” demiş. Seyit Yusuf, demir bir kürekle kurdun beline vurup belini kırar. Beli kırılan kurt, olduğu yerde kurumuş. Ölen kişi Ortaköy’den biri imiş (13).
*İki kardeş varmış. İpsiz sapsız iki serseriyieş. Herkese güç yetirebiliyorlarmış. Yalnız yürüyen bir kadın gördüklerinde saldırıp ırzına geçiyorlarmış.
Birgün bu kardeşlerden ikisi de aynı anda ölürler. Her ikisini de bir mezara gömerler; ancak bu iki kardeş gece hortlarlar ve birer ata dönüşürler. Bunlar gündüz buğday yığınlarını talan ediyorlarmış. Gece ise un değirmenlerine giriyorlarmış. İnsanlar, bunları gece değirmene girerlerken kıstırmışlar, sırtlarını kırıp mezarlarına koymuşlar (13).
|