Delice Köyü
Ana Sayfa
Delice Derneği
Calista
Sözlü Edebiyatımız
Delice Köyü Folkloru
=> Tarihçe
=> Yer Şekilleri
=> Ekonomik Yapı
=> Yemekler ve Tarifeler
=> Törelerimiz
=> İnanç Yapısı
=> Törenlerimiz
=> Halk Hekimliği
=> Ziyaretlerimiz
Fotoğraflar
Ziyaretçi defteri
İletişim
Öğretmenlerimiz
Muhtarlarımız
İş Adamlarımız
Haberler
Halk Hekimliği
.
Hekimler, Hastalıklar ve İlaçlar
1.1. Hekimlik ve Hekimler
Halk arasından çıkmış, tıp öğrenimi görmediği halde halkın hastalıklarını tanımlamak ve sağaltmak işlevini yerine getiren kişilere “halk hekimi” denir (10).
Ekonomik, sosyal ve tabiat şartları nedeniyle hastahanelere gidemeyen, gidip de şifa bulamayan ve halk hekimlerinin uyguladığı tedavi usüllerine inanan veya inanmayıp da bu usüllere tabi tutulma işlemine “halk hekimliği” denir (10).
Geçmiş yıllarda insanlar çeşitli olanaksızlıklar nedeniyle doktora gidemezlerdi. Bu nedenle hastalıklarını çevrelerindeki imkanlarla tedavi etmeye çalışırlardı. Basit hastalıklar, küçük çıkıklar ve yaralanmalar ailelerdeki büyükler tarafından tedavi edilebilirdi. Ancak daha ciddi hastalıklar, kırıklar ve ezilmeler halk hekimlerince sağaltılırdı.
Köydeki halk hekimliği üç kanalda icra edilir:
1. Cerrah ve ebelerin uyguladığı yöntemler.
2. Çıkık, kırık ve burkulma yöntemleri.
3. Dua, büyü ve ziyaretler.
Köyde halk hekimliği görevini yerine getiren kişiler şöyle sıralanabilir: iğneci, sünnetçi, kırık-çıkıkçı, ebe ve cerrah.
İğneci ve sünnetçiler modern hastanelerin bir nevi tamamlayıcısı durumundadırlar.
İlçeye ya da il merkezine iğne yaptırmak için günlük gidip gelmek zor olduğundan bu iğneler köydeki iğneciler tarafından yapılır. Pek sağlıklı ve steril olmamakla birlikte köylünün ihtiyacına cevap verirdi.
Köydeki belli başlı iğneciler şunlardır: Elif Özler, Rukiye Özdemir, İmam fiengül, Ali Haydar Özler, Rukiye Bal.
Sünnetler bu işi meslek edinmiş kimseler tarafından yapılır. Köydeki sünnetçiler; Ali Aybar, Aslan Aybar ve Hanifi Aybar’dır.
Köyde özel bir dişçi olmamakla birlikte sağlıksız diş çekimi Telli Kantos tarafından gerçekleştirilirdi (1/9).
1.1.2 Cerrah ve Ebelerin uyguladığı Yöntemler
Ebeler, doğumun gerçekleşmesine yardım eden hekimlerdir.
Doğumdan önce anne adayına yağda yumurta yedirip güç toplamasını sağlar.
Sancılar sıklaşınca sıcak su ve sabunla kadının karnını ovar ve doğumun rahat gerçekleşmesini sağlar.
Köydeki ebeler şunlardı: Rukiye Erdoğan, Gülhanım Kalender, Rukiye Kalender ve Hanarzu Özler.
Köydeki halk hekimleri, görüldüğü gibi daha çok kadınlardan oluşmaktadır.
Köyde cerrahi yöntemlerde bulunan kadınlar aynı zamanda sınıkçıdır. Yani kırık-çıkık da yapmaktadırlar.
Köyde hem kırık-çıkıkçı ve hem de ilaçlı tedavi yöntemleri uygulayan cerrah hekimler şunlardır: Nazife Özdemir, Pamuk Erdoğan ve hayatta olmayan Zübeyde Akıllı.
1.1.3. Dua, Büyü ve Ziyaretler
Köydeki dua ve büyüler hocalar tarafından yapılır. Bu kişiler eski yazıyla Kur’an okuyabilen insanlardan oluşmaktadır.
Dua ve büyüler, Kur’an’daki dua, ayet ve surelerden yararlanılarak gerçekleştirilir.
Muska yazılır, tuzun üzerine okunup evlere atılır, leylek dışkısıyla ve sabunla büyü yapılır. Kağıt okunup suya atılır, bu su başkalarına içirilir.
Bayılan çocuklara dua okunur, muska yazılır (5).
1.2. Hastalıklar ve Tedavi Usulleri
Geçmişteki tedavi usulleri günümüzde kullanılmamaktadır. Hastalıklar, hastahanede doktor gözetiminde tedavi edilmektedir.
Başlıca hastalıklar ve tedavi yöntemleri şöyledir:
Basur:
Sarı çiçek kaynatılıp içilir (5).
Böbrek Taşı Düşürme:
Su kaynatılıp leğene konur ve içine oturulur (5).
Kara turp oyulur, çıkarılan turp rendelenir ve balla karıştırılıp tekrar turpa doldurulur. üç gün üç gece dışarıda bekletilir (5).
Bıngıldak Düşmesi:
Bebeklerin bıngıldağı düşerse annesi o bıngıldağı emerek yukarı çeker (5).
Biso:
Yaralara veya kesiklere uygulanır. Bir çaput yakılıp o yaraya ya da kesiğe bastırılır. Ancak yara iyileşince çaput içeride kalır (5).
Boğmaca:
Eşek sütü kaynatılıp içilir. Hasta kusar ve hastalıktan kurtulur (5).
Çapaklanma: Yarma haşlanıp yumuşatılır. Yumuşayan yarma çörek haline getirilir. Bu çörek başın üzerine konur (5).
Damarın Üst Üste Atması:
Damarlar üst üste atınca orada ağrı ve kasılma olur. Bunu gidermek için damarlar zeytinyağıyla ovulur (5).
Süt biraz ısıtılır. İçine un eklenir, üzerine yağ konur. Bu, karışım haline getirilir. Damarların üzerine konur. Bu, karışım damarların üzerinde bir gece bekletilir. Damarlar böylece yumuşar. Sabah bakıldığında damarlar iyileşmiş olur (5).
Ezilme:
Ezilme çok ise sabun ve üzüm karıştırılıp dövülür. Ezilen yere konup sarılır. Böylece hem yumuşar hem de acısı geçer (5).
Grip:
Biber kaynatılır, içine biraz şeker atılıp içilir. Kişi aşırı terleyip hastalığı dışarı atar (5).
Göbek Düşmesi:
Göbek düşünce bol su içilir. Su içilince hasta dalak bağlar. Hastanın karın kenarları şişip kabarır, hasta kusar.
Tedavi fiekli: Karna havlu serilir ve üzerine bir tas sıcak su konur. O su buharlaşır. O zaman göbek yerinden çıkıp nereye kaymışsa belirginleşir. Elle dokununca nabız hissedilir. O göbek (nabız) elle ovulup yerine yavaşça sürülür. Göbek yerine gelince biraz karasakız, biraz da mum karıştırılıp üstüne konur ve sarılır. O karışım göbeği tutar, iki günde iyileştirir (5).
Bu işlem aynı zamanda kalbur ve bardakla da gerçekleştirilir. Düşen göbek uzun süre kalırsa o göbeğin yeri su toplar. Bu suyu dağıtmak için göbeğin üzerine kalbur konur. Her iki taraftan kalbura vurularak su dağıtılır (1).
Çay bardağını içine bir kağıt konur. Bu kağıt yakılır ve bardak göbeğe konur. Bardak eti içine çeker. Daha sonra bardak sertçe çekilir ve göbek oynayıp yerine gelir (1).
Ayrıca göbeği düşen kişiye takla attırılır (10).
Dilde Yara Oluşması:
Bir yabancı karşısında tükürülür (1).
Sabah kahvaltı yapmadan önce üç kez “bir daha gelsin” denip üç kez tükürülür (1).
İltihap:
Mum ve çam sakızı karıştırılıp muşamba haline getirilir. Üzeri yağlanıp iltihabın üzerine konur. İki gün sonra bu iltihaplar hep akar (5).
İshal:
Kuru çay yenip üstüne su içilir.
Coca Cola’ya aspirin atılıp içilir.
İltihaplı Yaralar: Çöpleme otu kaynatılır ve lapa haline getirilir. Hazırlanan lapa yaranın üstüne sürülür. Yara açılır ve iltihabın akması sağlanır (5).
Kabakulak:
Dut kaynatılıp şişkinliğe sürülür (5).
Dil altındaki perde kesilir (5).
Dul kadının kapısının kilidi kabakulağa sürülür (5).
Daha önce ikiz çocuk doğurmuş olan bir kadının gömleği kabakulağa sürülür (5).
Tahta kepçe ısıtılıp üç gün boyunca şişen yere sürülür (1).
Kabızlık:
Kayısı kurusu ve dut kaynatılıp içilir (5).
Karın şişkinliği
Pekmez karına sürülür ve şerbet yapılıp içirilir (5).
Evelik, sarma yapılıp yenir. Böylece bağırsaklar yumuşar (5).
Sancı olursa dağlardaki sarı çiçek kaynatılıp içilir (5).
Doğal su kaynaklarının etrafından yosun toplanır. Karın sancısında karının üstüne konur.
Kekemelik: Eğer korkudan dili tutulmuşsa bir büyüğün yanına götürülür. O şamar atıp ağzına tükürür.
Korku:
Tereyağı eritilir, içine iki tane nal çivisi atılır. Kabın içindeki bu yağ içilir (5).
Kaşıntı:
Kesbuk taşına limon suyu sıkılır, üç gün bekletildikten sonra kaşınan yere sürülür.
Kulak Ağrısı
: Arı boku (senit) yumuşatılır. Bu senit kulağa konur. Bir süre sonra çıkarıldığında iltihap akar. Böylece kulak açılır ve ağrı geçer (5).
Nefes Darlığı
:
Elmanın içi boşaltılır. İçi zeytinyağıyla doldurulup kaynatılır. Soğuyunca sabahları yenir (5).
Kekik ve ısırgan otu kaynatılıp içilir (5).
Böbrek taşı için hazırlanan ilaç nefes darlığına da iyi gelir.
Mide Ağrısı
: Yumurtanın sarısına şeker katılıp karıştırılarak içilir (5).
Teterhami: Kişinin kolları ve bacaklarında şiddetli ağrı oluşur. Kişi aşırı derecede hamlamışçasına hareket edemez.
Bazıları bu ağrıya yakalananlara tavuk dışkısı yedirirlermiş.
Kişinin ayak altları tuzlu suyla yıkanıp sirke sürülür.
Yara:
Hamile bir bayanda hamilelik izleri ve yaralar varsa banyodan sonra o yaralara ve göğüse saçını sürer (1).
Yanık:
Üzerine penisilin tozu dökülür (1).
Diş Ağrısı
: Ağrıya dişe rakı ya da kolonya dökülür. Ya da kekik veya zeytin konulur.
Yılan veya Arı Sokması: Yılan sokan yere canlı kara tavuk konur. Tavuğun makatı zehiri emer. Ancak bu sırada zehir tavuğa geçer ve tavuk ölür (1).
Arı sokan yere yoğurt sürülür ve soğuk suyla yıkanır (1).
Öksürük:
Göğüse bal sürülür, hastaya pekmez içirilir (5).
Alıç ağacından bir parça kesilip kaynatılarak suyu içilir.
Sırt Ağrısı
:
Eskiden bel ağrılarına nekis adı verilirdi.
Tedavisi: Hasta kişi ortaya oturtulur. Beline iple bir tahta parçası bağlanır. Başka bir kişi de elinde baltayla topallayarak kapıdan içeri girer ve hastanın yanına gelir. Hasta, kapıdan gelene sorar: “Nereden gelip nereye gidiyorsun?”. Gelen kişi hastaya şöyle cevap verir: ‘Şam’dan gelip fiark’a gidiyorum. Nekıs arıyorum, sen de var mı?” Hasta: “Var” diye cevap verir.
Elinde baltayla gelen kişi, baltayla hastaya bağlı olan tahtanın ipine vurur. Bu işlem üç kez yapılır (5).
Kırık:
Kırık keskin ise kemikler doğrulanır. Kenarına iki çubuk veya karton konup bağlanır. Hiç dokunulmaz.
Kırık çok ise yumurtanın sarısı una katılır. Bu, alçı halinde yoğrulur. Kol, bu karışımla kaplanır. Çok acırsa acıyan yere rakı sürülebilir (5).
Parmak Çıkması
: Parmak çekilerek yerine getirilir (5).
Diz Kapağı Çıkması: Bir kişi, hastanın belinden tutar. Diğeri de ayaklarını tutar. Belden tutan adam hastayı kendine doğru çeker. Böylece diz kapağı yerine oturur (5).
Eğer kapak fazla çıkmışsa diz sabunlanır. İyice ovulup yerine getirilir (5).
Kol Çıkması
: Kol, önce sabunlu suyla iyice ovulur. Su sıcak olmalıdır. Ovulup çıkan kol yerine yerleştirilir. İyice ovulduktan sonra kol, çekilmek suretiyle de bu işlem gerçekleştirilir. Daha sonra kol sarılıp boyuna bir bağla bağlanır (5).
Bilek Çıkması
: Bilek de sabunlu sıcak suyla ovulur. Ovulduktan sonra çıkan bilek elden tutulup çekilir. Daha sonra bezle iyice sarılır (5).
Kaburga Düşmesi
: Kaburga düşerse kaburganın üzerindeki deriden tutulup yukarı kaldırılır (5).
Kuyruk Kemiği Düşmesi
: Çok zor bir tedavidir. Bu kemik düşer de tedavi edilmezse insan kambur kalır. Kemik içe doğru kırılır, insan oturamaz.
Tedavi Şekli: Kişinin makatı sabunlu suyla yıkanır. Parmak, makattan içeri sürülerek kemiğin ucu yakalanmaya çalışılır. Kemiğin ucu yakalandıktan sonra yavaşça yukarı çekilip eski haline getirilir. Üzerine yakı ya da yapışkan bir şey konulur. Böylece kemiğin tekrar düşmesi önlenir. Adam tedavi edilmiş olur ve hekime armağanlar verir (5).
Göze Ak Düşmesi (Sıppi):
Göz bebeğine ak düşmesi halinde 12 adet fiğ tanesi, 12 adet arpa tanesi hazırlanır. 1 tas da su alınır. Arpa ve fiğler ak düşen gözün üzerinde kaş hizasından aşağı aktarılır. Aktarılırken “dökül dökül” denir. Aktarılan taneler alta tutulan su tasına düşer. Dah a sonra bu taneler bir çaputa sarılıp dört yollu bir yerin tam ortasına gömülür. Böylece gözdeki beyazlığın gideceğine inanılır.
Mantar:
Sabah erkenden bir kaba işenip mantar çıkan yere sürülür. Bu yöntem mantara ilaç imiş.
2. Ocaklar
2.1. Nazar Değmesi ve Kurşun Dökme Ocağı
Delice’de nazarın tedavisini sağlayan herhangi bir ocak bulunmamaktadır. Aslında bu durum tüm İmranlı yöresi için geçerlidir. Nazara uğradığı söylenen insanlar mevcut tüm yatır, ziyaret ve ocaklarda tedavi edilmeye çalışılmış. Yani nazar edilmiş insanlar nazarın tedavisi için özel ocaklara gitmemişler kendi köylerdeki ya da diğer hastalıklara iyi geldiği söylenen ocakları kullanmışlardır (1).
2.1.2. Nazar Değmesi, Türleri, Korunma ve Tedavi yolları
Bizce nazar; insan ruhundaki nefsin terbiye edilmemesi sonucu; bu nefsin, bakışlarla birleşerek bakılan bir nesne, hayvan veya insan üzerinde yıkıma yol açmasıdır.
Nazar edilen nesne ya da canlı bazı cezbedici nitelikler taşır. Bu nitelikler kişinin dikkatini çeker. Kişi cezbedici niteliklere sahip bu varlığa sahip olmak ister ya da onu kıskanır. Tüm bu sebepler “nazar değmesi” denilen olaya yol açar.
Köydeki nazarla ilgili inançları, bundan korunma ve tedavi yolları köy halkından Nazife Özdemir ve Cemal Erdoğan tarafından şöyle anlatılmıştır.
Köyde yaşayan Nazife Özdemir’e göre:
“Nazara inanıyorum. Vallahi de nazara inanıyorum. Ben gözümle de görmüşüm, nazara da inanıyorum. fiimdi bir güzel dana orada yayılıyor. Bir karı şurdan geliyor sen de oturmuşsun, dana senindir. O kadın: “ne güzel bir danan var, ne güzel bakmışsın.” diyor. O, gidiyor; dana çırpınıp ölüyor, hemen şeyi dokunuyor.”
Kara gözler ve çakır gözler adamı çok nazar eder.
“fiimdi benim anam tavukları kuluçkaya yatırıyor, hepsinin üstüne bir şey koydu. Daha sonra o şeyi kaldırdı baktı ki tavukların hepsinin şapkası var. Biz de öyle harmana götürdük. Götürdük ki kimse görmesin. Oradan bir kadın geldi “uuu! dedi, şapkalara bak.” O civcivler sabahtan gittik ki hepsi ölmüş, hiçbiri yok.”
fiimdi bir karı geldi sen biliyorsun ki gözü var. Yani o yandan bir güzel kız geliyor, ben baktım ki geliyor, hemen donumu indiririm, onun çığrığına (ayak izine) bir çiş yaparım ki gözü dokunmasın.
Bir de kalçayı mıncıklamak var. O da iyidir ama biri geldi “oy kurban olayım, gadan alayım.” derse onun ardısıra peştemalını ya da üstünü silkele. Bu daha iyidir.
“Şimdi bir inek kuzuladı, sütü çok oluyor ya nefis çok dokunuyor. O inek kuzuladı sütü çok. Ondan sonra inek, bu danayı altına bırakmıyor, tekmeliyor. Sen hemen ateş yak şu kömürleri ateşin içine koy, “bu onun gözü” de cızz diyor aşağı gidiyor, “Baran’ın gözü, cız diyor, aşağı gidiyor. Biri aşağı gitmiyor, İşte onun gözü yok. O suyun üstünde kalır. O alta dalanları götürür eşiğin üstünde çivile çivile, üzerine işe gel.”
Düğünden sonra gelin, güvey evine getirildikten sonra gelini süpürgenin üzerinden atlatırlar; gelin, eve girmeden önce bardak kırarlar. Bu da nazar içindir. Bir de o geline 40 dokunmasın diye. O süpürgeyle süpürüyorlar oraya dikiyorlar. Gelin de yerdeki tası kaldırır, böylece orada kimsenin gözü kalmaz.
Bardak kırarlar böylece tüm gözler bardağa gitmiş olur. “Ne varsa bardağın üstüne gitsin” diye. Gelin eve girdikten sonra kapıya çivi çakılır. Kimilerine göre gelin eve sadık kalsın, çivi gibi çakılsın diye bu yapılır ama Nazife Özdemir’e göre bu da nazar içindir. Düşmanın gözüne çivi çakmak anlamındadır.
Cemal Erdoğan nazarı şöyle anlatır:
“Bir şeye imrenirsen senin nefsin onu çeker. Benim olsun der. O nefisten o şeye zarar geliyor. Zarar yani nefis.
Zaten nefisler olmazsa insanlar çalışmaz. İnsanı çalıştıran yegane nefistir. İnsanın düşmanı nefistir.
Hırs, nefis, tamah, bunlar insanın düşmanıdır.
fiimdi Hz. Âdem yaratılınca insanı bünyesine, lazım olan meziyetler giriyor. Baktı ki sağ tarafında öyle güzel bir nesne var ki. Cebrail’e sordu. Dedi: “Ya Cebrail bu nedir?” Dedi ki “O sûret akıldır akıl.” O nesne akıldır. Âdem: “Gel gir” dedi. Sol tarafına baktı. Baktı ki öyle çirkin bir sûret var ki. “Ya Cebrail bu nedir?” dedi. Dedi: “Bu hırstır, tamahdır, nefistir.” Dedi: “Peki bunun yeri neresidir?” Cebrail: “Kafa tasıdır.” dedi. adem: “E kardeş, kafa tası akıl yeriydi..” Cebrail: “Yok! Nefis, tamah, hırs girerse akıl çıkar.” dedi.
İşte hırs gelince akıl çıkıyor, kendisine mâlik olmuyor ya işte o an her belaya girebiliyor. Daha sonra pişman oluyor ama ne yapacaksın, iş işten geçtikten sonra.
Bir çeşit nazar vardır: İmrenme
fiimdi malın olsun, canın olsun senin değilmiş gibi gayet sakin, soğuk olmak lazım. Sanki o mal senin değil veya o bünye senin değilmiş veya o evlat, o varlık senin değilmiş gibi; öyle bilecek. Hem aslında da öyledir. Çünkü “Rabbi’l-âlemin” denilmiştir. Rabbi’l-âlemin denilince bütün âlemin Rabb’ıdır. Bütün âlemin Rabbı deyince ne anlaşılıyor? fiu anlaşılıyor ki yani dünyada olan varlıkların hepisi Allah’ındır. Bunun için sanki o varlık senin değilmiş gibi kalbine böyle bir şey getireceksin. Yani nazara karşı soğukkanlılık. Bu olacak.
Yani oraya nazar edip bakınca boncuk göze çarpıla. Yani oraya nazar edip bakınca onun yerine o boncuğa isabet ede nazar. Ufacık boncuktan ne çıkar.” (11).
(Cemal Erdoğan, Kur’an okuyabilen, İslami bilgilere sahip bir insandır.)
2.1.3. Nazara Karşı Diğer korunma ve Tedavi Yolları
Omuza, eve ya da hayvanların boynuna nazar boncuğu asılır (10).
Melem ağacından bir parça kesilip nazardan korunmak istenen yere asılır (10).
Nazar değidiği düşünülen varlık üzerinde üç defa tuz gezdirilir. Tuz gezdirilirken üç defa da tükürülür. Daha sonra bir kısmı ateşe atılır, bir kısmı eğer canlıysa nazar değen canlıya yedirilir. Tuz ateşte çatır çatır sesler çıkarınca kem gözlerin çatladığı düşünülür (3).
Bir kişi bir şeyi över ya da severse içten veya sesli olarak “gözün poposunda” denir. Bu, o varlığı nazardan korurmuş (3).
Tedavi: Bir kazanda su kaynatılır. Daha sonra bu suya çiğ kurban gözü konur. Bu suyla banyo yapılır.
Tedavi: Yılan boynuzu ezilip şerbet gibi içilirse nazara iyi gelir.
2.2. İnme / Felç Ocağı
Köydeki inme ve felç ocağı birçok derde deva olduğu bilinen Keko Ocağı’dır. Bu ocağın en etkin olduğu zamanlar Keko’nun yaşadığı yıllardır. Kendilerini büyük bir gönül temizliği ve itikatla ocağın kapısına ve Keko’nun şifalı dualarına bırakan insanlar ocaktan sapasağlam ayrılırdı.
Bu ocağa gelen felçli hastaların da buradan yürüyerek ayrıldıkları köyde hala anlatılmaktadır (3).
2.3. Körlük Ocağı
Köydeki körlük ocağı da yine Keko Ocağı’dır. Kalplerini temiz tutup Tanrıya sığınan insanlar ulu kişilerin duasını alarak tanrıdan şifa ummuşlar.
Keko Ocağı’nın yardımıyla dertlerine deva bulan insanlar o kadar çokmuş ki bu ocağın ününü duyan diğer köyler de buraya akın etmişler.
Keko Ocağı pek çok hastalıkta olduğu gibi görme bozukluğu ve tamamen körlük durumlarında insanlara bir umut kapısı olmuştur. Nitekim, körlerin de bu ocaktan görerek, şükrederek güle oynaya ayrıldıkları söylenmektedir (3).
2.4. Er Ocağı
Bu ocak Kuru Köy’de bulunmaktadır. Bu ocağın sara hastalığına iyi geldiği söylenmektedir (9).
2.5. Ortaköy Ocağı
Bu ocak ruh hastaları, sara hastalığı ve dil tutulmasına iyi gelmektedir. Ortaköy’de bulunmaktadır (1).
2.6. Yara Ocağı
Delice’de Mahmut Özdemir’e ait evde bulunan bir kazan kaynatma ocağı da geçmişte şifa aranılan bir yer imiş.
Bu ocakta yakılan odun ve tezek külleri yüzde bulunan yaralara sürülünce bu yaraların temizlendiği, iyileştiği söylenmektedir.
Bu evde de bir ev sahibi bulunmaktadır. Mahmut Özdemir’den önce bu evde oturanlar evi temiz tutmayıp bu ev sahibini kızdırmışlar. Ev sahibi de kapıyı kilitleyip bunları içeri bırakmamış ve geceleri de kabı kacağı raflardan atıyormuş (1).
Nazife Özdemir,Şehriban Özdemir
Bugün 14 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!
Get your own Poll!
Linkler
Bu web sitesi ücretsiz olarak
Bedava-Sitem.com
ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol