Delice Köyü
  Törenlerimiz
 

1. Geçiş Töreni
1.1. Doğum Töreni:
Geçmiş yıllarda bütün evlenen çiftler sabırsızlıkla çocuk beklerlerdi. Çocuk istememek veya çocuk olmaması için önlem almak gibi bir düşünce yoktu. aksine tüm düşünce ve istekler çocuk sahibi olmaya yönelikti. Hatta geçmiş yıllarda doğum kontrol yöntemleri bulunmadığından kadınlar fizyolojik açıdan çocuk sahibi olabilme şansını sürdürdükleri sürece çocuk yapmaya devam ederlerdi.
Çocuk sahibi olmak isteyip de çocuğu olmayan çiftler çeşitli çarelere baş vurur. Bu uygulamalar daha çok kadınlara mahsustur. Kadınlar çocuk sahibi olmak için iki tür yöntem kullanırlar: 1) Tabiat üstü varlıklar ve kişilerden medet umma. 2) Halk hekimlerince önerilen ilaç ve uygulamalar.
Tabiatüstü varlık veya kişi olarak başvurulan çare kaynaklarını yatırlar, ziyaretler ve ocaklar oluşturmaktadır.
Halk arasında bazı ocak ve ziyaretlerin özellikle bazı hastalıklara daha iyi geldiğine inanılır. Bu doğrultuda doğum hastalıklarıyla ilgili olarak da ocaklar, yatırlar ve ziyaretler bulunmaktadır. Yörede çocuk doğmuna yönelik yerleri Cefolar Köyü’ne yakın Hızır Çeşmesi ve Ziyareti, Deli Mahmut Köyü’ndeki Sâbe, Cogi Baba Türbesi ve Keko Kabri olarak sayabiliriz. Kadınlar bu kutsal yerlerde çeşitli hâl ve hareketlerde bulunurlar.
Bu kutsal yerlere büyük bir içtenlik ve gönül temizliğiyle gitmek gerekir. Giderken birlikte niyaz (kömbe) veya kurban götürülür. Bu kömbeler ve kesilip pişirilen kurbanlar dağıtılır. Bu kutsal yerlere yakın çeşmelerin suyu içilir, banyo yapılır, uyulur, ip bağlanır, dilek dilenir, Allah’a yalvarılır, ululardan himmet dilenilir (1).
Bir bebek doğduktan sonra eğer kızsa, kızlar; erkekse, erkekler, doğum yapan kadının penceresi önünde durup “Arkadaşımızı verin!” diyerek bağırırlarmış. Evdekiler de onlara bahşiş veya helva dürmeci vererek çocukları gönderirlermiş (1).

1.1.1. Doğumla İlgili Gelenekler, Gebelik ve İlaç Yöntemleri
Gebelik İçin Uygulanan Başlıca ilaç ve Yöntemler: Bu yöntemler ve ilaçlar daha çok halk hekimlerince uygulanır. Bu ilaçlar kimyasal olmayıp tamamen doğaldır.
Bir incir zeytin yağına konulduktan sonra üç veya dört gün bekletilerek yumuşatılır. Yumuşayan incir, rahim yoluna verilir. Daha sonra koyun yünü yağlanıp o da rahim yoluna verilir. Kadın bir gün böyle bekler. Bu işlemler sırasında rahim yolu yumuşar. Kadından iltihap şeklinde sıvı akar. Bu sıvı aktığında rahim yolu açılmış olur (5).
Çıra yağı da kullanılan diğer bir ilaçtır. Çıra yağı (çam sakızı) da rahim yoluna verilir. Bu yağ rahim yolunun açılmasını sağlar. Rahim yolunu yumuşatır ve temizler (5).
Arı boku (senit) yumuşatılır. Koyun yününe sarılır. Alttan kadına verilir. Rahim kanallarının açılması sağlanır (5).
Alabalık karının yumuşaması için yenir veya doğum kanallarının açılması için rahim yoluna sürülür (5).
Ebe gümeci adlı bitki suda haşlanır. Daha sonra içine un eklenir, bunlar karıştırılıp pişirilir. Soğumaya bırakılır. Bu karışım vücut sıcaklığı ölçüsünde soğuyunca temiz bir beze yayılır. Üzeri zeytin yağıyla yağlandıktan sonra karına sarılır. Bu işlem bir ay devam ettirilir. Bu işlemde kadının kesinlikle üşümemesi gerektiğinden yaz mevsiminde uygulanır.
Aynı zamanda ebe gümecinin suyu içilerek de tedavi desteklenir (1).
Büyük bir kazanda su kaynatılır. Bu su, geniş bir leğene aktarılır. Kadın bu leğende su soğuyuncaya dek oturur (1).
Bir tavada taze yağ ve mum eritilip içine bez konur. Bu yağ ve mum beze iyice yedirilip biraz bekletildikten sonra altı ay, bir yıl kadının karnına sarılır (1).
Çam sakızı yağda eritilir. Bir beze yayılıp kadını karnına sarılır 3-4 gün beklenir. Tüm iltihaplar sökülür, sancı kesilir (5).
Hamile Kalınıp Kalınmadığı ve Çocuğun Cinsiyet Tespiti: Hekimler kadının hamile olup olmadığını öğrenmek için ilk olarak kadını soyar. Kadının çeşitli yerlerine bakar. Kadının karnına dokunur. Eğer kadının karnında yassı bir kitle hissederse kız, yuvarlak bir kitle hissederse erkek olurmuş (5).
Göğüs uçları mor renkte olursa kız, daha koyu renkte olursa erkek olurmuş (1).
Kadınların karnı geriye doğru genişlemiş ve kalçası büyümüşse doğacak çocuk kız, karnı öne doğru büyüyüp sivrilmişse erkek olurmuş (1).
Kimi gebelik ve cinsiyet tespitleri rüya yorumlarından çıkarılır.
Rüyada peştemal, boncuk veya süpürge gibi cisimler görülürse doğacak bebek kız, altın ve elma görülürse oğlan olurmuş.
Bu rüyalar kişiden kişiye değişebilir. Yani görülen cisimlere göre cinsiyet tespiti kişilere göre değişiklik gösterir. Kimileri peştemal kimileri boncuk görürse kız doğabilirmiş (1).
Bazı anneler geçmiş tecrübelere göre kendindeki değişiklikleri fark edebilir ve cinsiyet tespitinde bulunabilir (10).
Günümüzde ise modern hastanelere gidilir. Tahliller ve ultrasonografilerle cinsiyet tespiti yapılmaktadır.
Çocuğun Düşmesini önlemek İçin Alına önlemler: Eğer çocuk düşme tehlikesi geçirirse bir beze üç tane sabun konur. Bu bez kadının karnına alttan bağlanır. Kadın bacaklarını yüksekte tutarak 15 gün sırt üstü yatar.
Gebe kadınlar, düşüğü önlemek için ani hareketlerden ve ağırlık kaldırmaktan kaçınırlar (5).
Çocuğun Çirkin ve Sakat Doğmaması İçin Alınan Önlemler: Çocuğun çirkin olmaması için gebe kadın güzel şeylere bakar. Kadın güzelse aynaya bakar. Onun dışında güzel çocuklara, renkli gözlü insanlara vs. bakar.
Kadın aşerme döneminde tavuk boynu yememelidir. Eğer yanlışlıkla yemişse çeşitli işlemler gerçekleştirilir. Tavuk boynu yenirse doğacak bebek boynunu dik tutamaz. Boyun sürekli eğri kalır.
Kadın, boyun yemişse çocuk doğduktan sonra bir tavuk boynu pişirilip bebeğin emzirildiği bir sırada yenir. Daha sonra bu boyun bir çöpe geçirilip yüksek bir yere konularak kuruması beklenir. Kuruduktan sonra atılır. Böylece çocuğun boynu düzelebilmekteymiş (1).
Eğer bebek ayakta duramıyorsa bir demirin üzerine konularak banyo yaptırılır (1).
Doğacak Çocuğun Erkek Olması Niçin İstenir
Ailenin soyunun erkek çocukla devam edeceğine inanılır (1).
Doğumdan Önce Çocuk İçin Yapılan Hazırlıklar: Doğum hazırlıklarına gebeliğin sekizinci ayında başlanır.
Geçmişte ustalara beşik siparişi verilir ya da satın alınırmış. Bebeğe yastık ve yorgan hazırlanır. Beşiğin içine üç tane temiz bez hazırlanır. Tarlalardan kırmızı toprak alınıp elenir. Bu toprak tenekelere konulup külde ısıtılır. Bebek beşikte bu toprağın üzerine konur. Bebek için önlükler hazırlanır.
Yorganın ıslanmaması için ise “si” denilen bezler hazırlanır. arıcılardan biraz bal mumu alınıp tavada eritilir. Tavaya bir parça bez konur. bu bal mumu beze iyice yedirilip kuruması için asılır.
Bu bez, günümüzdeki hazır bezlerle aynı işlevi görmektedir.
Yelek, kazak, patik, çorap ve pantolon bebek için hazırlanan diğer eşyalardır. Ancak bebek bunlardan önce bir yıl kundakta bekletilir.
Günümüzde ise hazır bebek beşikleri satın alınmaktadır. Yastık, yorgan ve yatak beşikle birlikte satılmaktadır. Bunlar dışında hazır bebek bezleri ve mamalar hazırlanmaktadır (1).
Doğum: Kadının günleri geldiğinde ve sancılar sıklaşınca ebe çağrılır. Bu ebe eğitim almış bir kimse değildir. Bu işi tecrübelerine dayanarak yapar.
Doğum için sıcak su, bez ve leğen hazırlanır.
Doğumdan önce kadına yağda yumurta yedirilir. Böylece kadının güç toplaması sağlanır.
Kadının karnı sabunlu suyla ovulur. Sonra doğum yapılır. Bebekler ılık suyla yakanıp kundaklanarak yatağa konur.
Anne de belden aşağı yıkanır. 3. gün ise banyo yaptırılır.
Doğum yapıldıktan 5-10 dakika sonra bebeğin eşi (arkadaşı) doğar. Bu eş ahirette tekrar bu çocukla birleşeceği için ona da saygı duyulur. Bir beze sarılarak çiğnenmeyecek bir yerde toprağa gömülür.
Bebeğin göbeği üç parmak bırakıldıktan sonra iple bağlanıp temiz bir jiletle kesilir.
Günümüzdeki tüm doğum olayları hastanelerde uzman doktorlar tarafından modern ve steril araç-gereçlerle gerçekleştirilir (1).
Bebekler doğduktan sonra göbek kordonu kurutulup belli yerlere atılır. Okuyup büyük adam olması için okul bahçesine gömülür. Hayvanlara heveslenmesi için ahıra gömülür.
Ebeye de fistan ya da gecelik verilerek bir şekilde ebe razı edilir.
Doğum haberini aile büyüklerine haber veren insanlara müjde olarak para, kuzu, elbise vb. türde hediyeler verilir (1).
Lohusa Dönemi: Lohusa döneminde bebek ve anne çok hassas oldukları için çeşitli tehlikelere açıktırlar. Bu nedenle anne ve bebeğin yalnız bırakılmamasına çalışılır. oda gece gündüz aydınlık tutulur.
Bu dönemdeki en büyük tehlike Alkarısı’dır. Alkarısı anneye gelir ve onları boğarak öldürebilir. Bunu önlemek için çeşitli önlemler alınır. alkarısı erkekten korktuğu için odada erkek bulundurulur. Erkekler işte bulunurlarsa onların giyecekleri annenin yastığına konur. Yorgan ağzına iğne tutturulur. Yastığın altına ekmek konur. Bu işlemler 40 gün devam eder.
Annenin sütünün çoğalması için dut kaynatılarak içilir.
Babası bebeği görmeye geldiğinde bebek havaya kaldırılır. Daha sonra babanın sırtına konur. Böylece bebek daha çabuk yürür.
İlk ayları içinde bebek, kırkı çıkana kadar gözü kapalı tutulmalıdır. Bunun için bebeğin yüzüne mendil örtülür. Eğer böyle yapılmazsa çocuk haylaz olur. Çocuğun delirmemesi için aynaya bakılmasına izin verilmez.
40 gün boyunca hergün bebeğe banyo yaptırılır. 40. gün de banyo yaptırıldıktan sonra 40 kaşık su hesaplanıp kalburdan bebeğin başına aktarılır. Çocuk kundaklanıp dışarı çıkarılır. Tekrar eve girilir. Böylece 40’ı çıkmış olur.
Bebek altı aylık olunca dişi çıkmaya başlar. İlk dişleri çıkınca hedik denilen buğday kaynatılır. Buğday süzüldükten sonra üzüm katılır. Üzerine kırmızı şekerler konup tabaklarla komşulara dağıtılır. Komşular da tabaklara çeşitli hediyeler koyup bebeğe getirirler. Bu hediyeler takı veya paradır.
Bu arada komşular yemekler pişirip doğum yapılan eve “40 melek lokması” getirirler. Çünkü bebek 40’ı çıkana kadar 40 melek tarafından korunur.
Ayrıca 32 hedik tanesi alınıp bir ipe geçirilir. Bu hedikler kurutulup çocuğun yastığına dikilir. Böylece çocuğun ileride 32 sağlam dişi olacağına inanılır.
Bebeğin senesi dolunca yürümeye başlar. Bu aşamada çocuğun düşmemesi için bir gelenek yerine getirilir. Niyaz denilen kömbe pişirilir. Kömbe delinir ve bu delikten kırmızı beyaz bir ip geçirilerek bebeğin ayağına bağlanır. Bebek, bu kömbeyi birkaç adım peşinden sürükler. Böylece hem bebeğin kısmeti bol olurmuş hem de düşmemesi sağlanırmış. Daha sonra bu kömbe iki gence teslim edilir. Gençlerden biri kömbeyi alarak evin etrafında üç kez koşarak dolaşır. Diğer genç de onu yakalamaya çalışır. Elinde kömbe olan çocuk yakalanmamak, düşmemek ve kömbeyi kırmamak zorundadır. Daha sonra gezdirilen kömbe anneye verilir. Anne de gençlere kömbe ve para verir. Kömbenin diğer geriye kalan kısmı komşulara dağıtılır (1).
Doğan çocukların bir süre sonra ölmesi aileye büyük acı verir. Anneler ileride doğacak çocuklarının ölmemesi için dua ederler. Allah’a yalvarırlar. Deli Mahmut Köyü’ndeki Sabe adlı bir ziyarete gidilir. Bu ziyaretin suyuyla banyo yapılır. Ziyaretteki taşın deliğinden üç kez geçilir. Kömbe ve kurban eti dağıtılır (1).
1.2. Ad Verme Töreni
İsim verme işi aile büyükleri tarafından yapılır. Geçmişte isim verme, anne ve babaya düşmezdi. Anne ve baba söz sahibi olamazlardı.
Çocuğa ayrıca bir göbek ismi verilir. Bu ismi, göbeği kesen ebe verir. Ancak bu isim pek kullanılmaz.
İsim seçilirken, seçilen ismin nadir olmasına çalışılır. Güzel ve kulağa hoş gelen isimler seçilmesine özen gösterilir.
Günümüzde ise anne ve baba da isim vermektedir (1).

1.3. Sünnet
Henüz bebek doğmadan önce babası sevdiği bir adama “Bir oğlum olursa senin kucağına vereceğim.” der. Çocuk doğduktan sonra babası oğluna kirve yaptığı adamı ilan eder. Çocuğun kirvesi olacak kişi bebeği görmeye gelir. Çocuğa elbise, kuruyemiş ve altın getirir. Böylece ileride olacak kirvelik pekişir. Bu ziyarette kirveye hediye verilmez. Daha sonra bir sünnet günü tayin edilir. O gün geldiğinde sünnet olacak çocuk ve birkaç kişi kirveye elçi olarak gönderilir. elçiliğe gidilirken heybeye rakı, kuruyemiş, gömlek konulup götürülür. Kirve de hazırlığını yapar. Sünnet evine koç koyun ve oğlak getirilir. Ayrıca sünnet evindeki her bireye ayrı ayrı hediyeler verilir.
Sünnetçi ve sünnet evi kirveyi beklemektedir. Kirve geldikten sonra komşular da davet edilir. Kirveye ve komşulara içkili, etli ve pilavlı zengin bir yemek verilir. Yemek yendikten sonra sünnete hazırlanılır. Çocuğa banyo yaptırılır. Sünnetçiyle birlikte tepsi dolandırılıp bahşiş alınır. Tepsi gezdirilirken dua okunur ve şu sözler söylenir:

Halil İbrahim’den kaldı bu âdet
Boynumuza hem farzdır hem sünnet
Her kim ki Muhammed’i severse
Muhammed’e salavat

Tepsi dolandırıldıktan sonra, çocuk alkışlar arasında sünnet edilir. Çocuk sünnet edilirken kirve onun elini kolunu tutar. Sünnetten sonra çocuk yatağa konur.
Bir peştemalcı su ve havlu hazırlar. Kirve ve babası ellerini üst üste korlar. Kirve ve baba ellerine su döken kişiye bahşiş verirler. Bir kişi de kahve pişirir. Herkes kahve içer. Kahveciye de bahşiş verilir. en büyük bahşişi yine kirve ve çocuk babası verir.
Daha sonra çevredeki komşular kirveyi yemeğe davet ederler. Kirveye hediyeler verirler. Sünnet evi de kirve ne hediye getirmişse iki kat daha ekleyerek geri verir. Kirve, daha sonra uğurlanır (9).

1.4. Askere Gönderme
Askere gidecek olan gençler komşular tarafından yemeğe davet edilir. Yemekler genellikle içkilidir. Bu yemeğe önceki yıl askerlik yapmış gençler de davet edilir. Gençler yemek yedikten sonra eğlenirler. Saz çalınıp türkü söylenir. Gençler sırayla türkü söylerler. Eğer yer müsaitse halaylar çekilir. Bu halaylar saz eşliğinde ya da hazır davul-zurna kasetleriyle çekilir.
Bu davetler sırasında askere gidecek gençlere harçlık verilir.
Askerler, gidecekleri gün Keko kabrini ziyaret ederler. Kabre para atılır. Askerin annesi daha sonra niyaz (kömbe) pişirip bu kabirde dağıtır. Oğlunun sağ salim gelmesi için dua eder, adak adar. Askerler askere davullu zurnalı uğurlanır.
Asker dönünce evde bayram havası yaşanır. Herkes çok sevinçlidir. Asker birkaç gün dinlendikten sonra kurban kesilir. Tüm komşular davet edilir. Daha sonra komşular özel olarak sırayla askerin yanına gelirler. Aileye göz aydınlığı dilenir (9).

1.6. Evlenme / Düğün Töreni
Oğlunu evlendirecek aile, isteyecekleri kızın hanım olmasını, saygılı, becerikli, çalışkan, sadık ve güzel bir ev kızı olmasını tercih ederler.
Kız evi de oğlanın çalışkan, meslek sahibi, eşine huzurlu ve rahat bir yaşam sunabilecek güçlü kuvvetli biri olmasını isterler.
Köyde evlenmemiş kız ve erkeğe âzab denir.
Evlenmemiş kız ve erkekler kısmetlerinin açılması için geçmiş yıllarda, ziyaretlere gittiklerinde ip bağlayıp dua ederler. Allah’a sığınırlar. Günümüzde ise kısmetin açılması için özel olarak yapılan bir faaliyet yoktur. Evlilik kadere bırakılır. Buna rağmen gençler Hızır Orucu’nda üçüncü gün bazı inanışlar sergilerler. Kızlar su içmeden uyurlar. Rüyalarında hangi erkeğin elinden su içerlerse o erkekle evleneceklerine; erkekler de pişirip dışarıya koydukları bir çöreği karga hangi evin bacasına götürürse o evin kızıyla evleneceğine inanılır.
Geçmiş yıllarda kız ve erkeklerde evlenme yaşı 15 ve 20’li yaşlar arasındaydı; ancak günümüzde 20’li ve 30’lu yaşlar arasında yapılmaktadır. Gençler öncelikli olarak eğitimlerini tamamlamak ve daimi bir iş bulmak düşüncesindedirler.
Kız İsteme: Erkek tarafı oğullarını evlendirmeye niyetlendikten sonra oğullarına uygun bir kız aramaya başlarlar. Oğlan, annesi ve babası kendi aralarında bu konuyu konuşup öncelikle civardaki tanıdık aile kızları üzerinde durulur. Durum değerlendirmesi yapılır. Eğer tanıdık aile kızları üzerinde karar kılınırsa oğlanın annesi, kızın annesine; oğlanın babası da kızın babasına bu niyetlerini bir şekilde dile getirirler.
Eğer çevrede bir kız bulunmaz ise komşu köylere göz atılır. Oğlan babası kahvehane, çarşı-pazar vs. yerlerde tanıdık dostlarına bu düşüncesini açar. Onlar da kendi köylerinden uygun gördükleri bir kızı önerirler. Bu düşünce hatırlı dostlar aracılığıyla kız evine iletilir.
Komşu ev veya dışarı köylerdeki kız evi eğer kızlarını evlendirmek niyetinde iseler tanışmak amacıyla “bir gelsin görek” derler. Evlendirme niyetleri yoksa ya da söz verdikleri veya kızlarını vermek istedikleri başka biri varsa “boşuna zahmet etmesinler” diye haber gönderilir.
“Bir gelsin görek” dendiği zaman oğlanın annesi, babası ve oğlan kızı görmeye giderler. Kız evinde kahve içilir, sohbet edilir, düşünceler dile getirilir ve orada bırakılır. Kız tarafı da erkeği görmüş olur. Daha sonra kız tarafı “bir de kızımıza danışalım biz size haber ederiz” derler. Oğlan tarafı evine döner. Kız tarafı bu süre içinde eğer oğlanı beğenmişse, oğlanın maddi durumunu araştırırlar. fiartlar uygun görülürse erkek tarafına gelip kızı istemeleri için haber verilir. Oğlan tarafından anne, baba ve akrabalar toplanıp kızı isterler. Bu sefer oğlan gitmez.
Günümüzde ise görücü usulü evlenmeye gerek kalmamıştır. Erkek ve kız ceşitli ortamlarda birbirlerini görüp beğendikten sonra konuyu ailelerine açarlar. Ailelerine düşen tek görev çiftin düğününü yapmak ve onları baş göz etmektir.
Nişan: Nişan için öncelikle bir gün belirlenir. Kız tarafı bu günü birlikte belirler. Erkek tarafı nişandan önce kızı alış-verişe götürürler. Bu sırada kızın annesi, babası ve varsa kız kardeşi de hazır bulunur. Baldız yüzüğü alınır, anneye “süt hakkı” olarak birşey alınır, babaya da bir gömlek alınır. Kız da beğendiği eşyaları seçer, kıza iç çamaşırı, altın bilezikler, ayakkabı, yüzük, çanta, küpe, altın saat ve elbise alınır. Tüm bu masraflar erkek tarafınca karşılanır.
Ertesi gün kız tarafı yemek hazırlar. Gelen tüm misafirler yemek yerler. Önceki gün alınan hediyeler kız tarafına takdim edilir. Yemekten sonra düğün günü belirlenir.
Nişan, aile arasında da olabilir. Böyle olursa kimse davet edilmez.
Nişan, davullu zurnalı olabileceği gibi kasetlerle de eğlenceli hale getirilebilir.
Nişanla düğün arasındaki sürenin mümkün olduğunca kısa olmasına çalışılır. Başkalarının araya fitne sokmasından veya kızla erkek arasına soğukluk girmesinden korkulur.
Davetiye: Köyde davetiye aracı olarak şeker kullanılır. Ancak son günlerde düğün kartları da kullanılmaktadır. İki genç çağırılır sırtlarına bir heybe konur. Bu heybe şekerle doldurulur. Gençler ev ev dolaşarak düğün gününü evlere bildirerek onları düğüne davet ederler.
Köyde yakın akrabaya ise elma dağıtılır. Elma daha makbuldür.
Davetiyeyi alan komşular erkek evine ve kız evine çeşitli hediyeler götürürler. Erkek evine içki ve şeker götürülür. Kız evine ise giyim eşyaları, züccaciye ve para götürülür.
Çeyiz asma ve gösterme işi de kız evine yapılan bu ziyaret esnasında gerçekleşir.
Düğünden bir önceki gün damat, musahibinin peşine gider. Musahib düğün boyunca damadın yanında bulunur, damada sağdıçlık eder. Musahipten sonra yengeler belirlenir. Yenge iki veya üç kişidir. Yengeler damadın akrabasıdırlar. Yengeler, damat eviyle gelin arasındaki irtibatı sağlar. Bir de düğün vekili belirlenir. Düğünü koordine etmekle görevlidir.
Düğün: ilk gün davulcu ve zurnacı ayarlanır. Damat evine bayrak asılır. Düğün davul-zurna çalmasıyla başlar. İşlerini bitiren insanlar davul-zurna sesine doğru akın etmeye başlarlar. Halaylar çekilir. Düğüne gelen insanlara oralet ikram edilir. Komşular düğünü izlemeye gelirken töre de getirirler. Damat evine getirilen töre genellikle içkidir. Davullu zurnalı eğlence gece artarak devam eder.
Yengeler gidip gelini getirirler. Damat, gelin ve müsahip el ele tutuşarak halay çekerler. Halaylar gece on, onbire kadar devam eder. Daha sonra insanlar evlerine dönerler. Gelin de tekrar yengeler tarafından evine götürülür. Müsahip köyden biri ise kendi evinde yatar. Komşu köyden ise geceyi damadın evinde geçirir.
Damat tarafı kız evine gitmeden önce kız evine “dermal” gönderirler. Dermalın heybesine kahve, oralet, bulgur, şeker, yağ ve et konur. Kız tarafı bu yiyeceklerle gelecek erkek tarafına yemek verir.
Sabah düğün vekili düğünle ilgilenir. Oğlan babası kız tarafına gidecek yengelerin heybesine koymak üzere kebap hazırlatır. Çerez, kömbe, helva ve içkiler hazırlanıp heybelere konur. Kızın amcaları varsa her birine birer viski alınır.
Saat 12’00 de köy halkı toplanır. Hazırlanan eşyalar da alınıp kız evine gidilir. Kız tarafı damat tarafını kapıda karşılar. Gelen tüm misafirlerle tek tek tokalaşılır.
Kız tarafının düğün vekili, gelen misafirlere yer gösterir. Tüm erkekler bir odaya toplanır. Kadınlar da ayrı bir odaya alınır.
Daha önce dermalle birlikte gönderilen oraletle şerbet veya limonata yapılır. fierbet erkeklerin bulunduğu odanın ortasına konur. üzerine hiç kullanılmamış beyaz bir çarşaf atılır. Daha sonra hoca çağırılır. Hoca gelip bir seccadenin üzerinde ayakta durur.
Kız tarafı ve oğlan tarafı birer vekil tayin eder. Hoca çeşitli dualar okur. Buna “Allah’ın emri” denir. Allah’ın emri okunduktan sonra hoca sırayla vekillere sorarar “vere vere verdin mi?” sorusu üç kez sorulur. İlk iki soruya “Allah’tan hayırlısı” cevabı verilir. Son seferde “.........’den aldım sahibine iade ettim” cevabı verilir. Hoca daha sonra erkek tarafına döner. Aynı soru oğlan tarafına sorulur. Oğlan vekili de iki kez “Allah’tan hayırlısı” der. üçüncü seferde “Allah’ın emriyle, peygamberin kavliyle, hazır cemaatin şehadeti üzere vekil olduğum hesabıyla aldım kabul ettim, sahibine iade ettim.” cevabını verir. Büyük bir alkış kopar, kuruyemiş dağıtılır, şerbetler içilir. Kız ve oğlan babası şerbet bardaklarını değiştirip içerler.
Kız tarafı şerbetten sonra yengeler için yemek hazırlar. Bu yemeğe tüm köy kadınları da çağrılır. Kadınlar gelip yemek yerler. Kadınlar sofradan kalkarken yengelerin getirdiği kebap, helva, kömbe ve çerez kadınlara dağıtılır. Buna karşın kadınlar da yengelere para verir.
Geçmiş yıllarda şerbetten sonra erkeklere de yemek verilirdi. Yemekte başlık parası belirlenirdi. Erkek tarafının vekili parayı kız tarafının vekiline verirdi. Bu gelenek günümüzde yoktur.
Yemekten sonra davul-zurna çalmaya devam eder. Halaylar çekilir. Bir süre sonra insanlar evlerine giderler. Akşam yemeklerini hazırlamak ve hayvanlarına yem vermek üzere gerekli işler yapıldıktan sonra kız tarafına gelen misafirler yemeğe davet edilir. Komşular böylece kız tarafına gelen misafirleri paylaşmış olur. Daha sonra davulcu ve zurnacı misafir, bulunan evleri tek tek dolaşarak ev sahiplerinden bahşiş toplarlar. Davulcu-zurnacı daha sonra kız evine dönerler. Gelip kız evinde yemek yerler.
Yemekler yendikten sonra davul-zurna tekrar çalmaya başlar. Tekrar halaylar çekilir. Halaylar gece on-onbire kadar devam eder. Halaydan sonra kına hazırlanır.
Büyük yenge ve gelinin kız kardeşi kınayı birlikte hazırlarlar. Kınanın içine demir para atılır. Böylece gelinin kısmetinin çoğalacağına inanılır. Bu paraları gelinin kızkardeşi alır. Kına hazırlandıktan sonra bir tas da çerez hazırlanır. Her iki tasa da elma konur. Elmaların ortasına mum dikilir. Daha sonra kına bayanlar tarafından gezdirilir. Kına elden ele üç kez gezdirilir. Daha sonra davul-zurna susar. Yengeler ve düğün vekili öne çıkar. Gelinin kardeşinden kız kardeşini isterler. Gelinin erkek kardeşi olmayacak şeyler ister. Bu şeyler uçak, gemi, araba, büyük miktarda para vs. dir. Düğün vekili de bize bir şey bağışlamıyor musun diye sorar. Erkek kardeşi de istediği şeyleri teker teker bağışlar. Pazarlıklar sonucu kardeşin eline bir miktar para ya da bir viski verilerek kardeş razı edilir.
Daha sonra ortaya üç tane sandalye konur. Bu sandalyelere gelin, damat ve müsahip oturur. Yengeler bunların eline kına yakarlar. Ancak sıra geline gelince gelin elini açmaz. Gelinin avucuna bir altın konur, gelin elini açar, kınası yakılır.
Kına bittikten sonra gelin, damat, müsahip içeri giderler. Geriye kalan kına ve önceden hazırlanmış çerez tüm davetlilere dağıtılır. Daha sonra millet dağılır. Erkek tarafı müsahibi de alarak eve döner. Kız o gece baba evinde kalır.
Sabah yine davul zurnayla düğün başlar. Tüm köy tekrar kız tarafına toplanır. Yengeler gelini hazırlarlar. Hoca çağrılır. Gelinin çeyizi ortaya serilir. Bu çeyiz listelenir. Eşyalara bire bin katılarak fiyat biçilir. Düğün vekilleri kendi aralarında fiyat belirleyip senet hazırlarlar. Bu senet resmi değildir. Bu senet oğlan babasına imzalatılıp kızın babasına verilir. İlerde anlaşmazlık olursa kız babası bu eşyaları geri ister.
Çeyiz arabalara yüklenir. Bu sırada kızın erkek kardeşi çeyiz sandığına oturup çeyizin gitmesine engel olur. Kızın kardeşine bahşiş verilerek sandık alınır. Çeyizler oğlan tarafına gönderilir.
Geline gelinlik giydirilerek evden çıkarılır. Geçmişte ise gelinin başı fesle bağlanırdı. Gelinin erke kardeşi kırmızı bir kuşak alır ve bu kuşağı üç kez kendi beli ve gelinin beli arasında getirip götürür. Üçüncü seferde gelinin beline bağlar. Daha sonra gelin akrabalarıyla vedalaşır. Babasının elini ve ayağını, evinin eşiğini öptükten sonra evden çıkar. Bu arada yengeler kız evinden gizlice tuz, ekmek ve tabak çalarlar. Gelin ata bindirilirken atın üzengisinde tahta bir kaşık ya da bardak kırılır.
Günümüzde gelin araba konvoylarıyla gezdirilmektedir. Konvoyun önünde gelin arabası bulunur. Tüm arabalar tülbentlerle süslenir. Gelin arabasına fazladan çiçek ya da ön kaportaya bir oyuncak bebek konur. Konvoy yola çıktıktan sonra insanlar çeşitli şekilde konvoyun önünü kesip bahşiş isterler. Bahşiş işleri erkek tarafının düğün vekili tarafından halledilir. Konvoy köyün dışına çıkıp döndükten sonra köyün hemen girişindeki Hodo Tepesi’nde durur. Burada tekrar halay çekilir. Halayın tam ortasında davulcu davulu yere bırakır. Buna “davul patladı” denir. Davulcuya bahşişler verilir. Davulcu davulunu alıp yeniden çalmaya başlar. Bir süre sonra tekrar arabalara binilir. Konvoy direkt Delice Köyü Kültür Merkezi’ne gider.
Geçmiş yıllarda gelin atla dolaştırılırdı. Gelin dolaştırılıp oğlan evine getirilince attan inmek için bahşiş isterdi. Geline altın verilip inmesi sağlanırdı. Damat ve müsahip, şoşban denilen bir rehberin direktifleriyle dama çıkarak geline sırasıyla elma ve para karışık çerezi gelini başına saçarlar. Gelin böylece eve bereket getirmiş olur. Daha sonra gelin evin eşiğini öper. Evin içinden geline hiç kullanılmamış bir süpürge verilir. Gelin bu süpürgeyi alarak sağ omuzunun üzerinden arkasında bulunan yengeye uzatır. Sonra gelinin içeri girmek istemediği yenge tarafından duyrulur. İçeride bulunan kaynana geline bir altın verir ya da bir inek vaad eder. Gelin içeri girip odasına gider. Musahip ve damat saçı saçtıktan sonra eve gelmezler. En yakın komşuya giderler. Gelin, odasına yerleştirildikten sonra şoşban, musahip ve damadı çağırır. Musahip, odada gelin ve damatla görüştükten sonra evine gider. Gelin ve damat yalnız bırakılır.
Akşam hoca çağrılır. Gelin ve damadın nikahı kıyılır. İki komşu çağrılır. Bunlardan biri kızı diğeri erkeğin babası olur. Nikah kıyıldıktan sonra yemek verilir ve herkes evine dağılır.
Günümüzde ise konvoy damat evine gitmeden önce Kültür Merkezine gider. Sırayla erkek ve kız tarafı takılar takar. Bu takıları komşuların taktığı para ve altınlar takip eder. Takı töreninden sonra tüm komşulara ve misafirlere yemek verilir. Bu yemek günümüzde dönerdir. İnsanlar yemek yedikten sonra evlerine giderler. Gelin ve damat da evine getirilir. Yine gelinin başına çerez saçılır. Gelin ve damat odalarına giderler. Müsahip onlarla görüştükten sonra evine gider.
Damat gelinin duvağını açmak için öncelikle geline altın hediye eder. Daha sonra gelin ve damat yalnız bırakılır (1/9).
Düğün Sonrası: Ertesi gün kızın çeyizi açılır. Düğüne gelen davetlilere hediyeler verilir. Geçmişte ise komşular baş bağlamaya çağrılırdı. Gelinin çarşafı bir kalbura konur ve üzerine tülbent örtülürdü. Yenge bu kalburu komşular arasında gezdirir. Komşular, kalbura para atarlar. Daha sonra ortaya bir yastık konur. Gelin getirilir yastığa oturtulur ve başı şarla-nermeyle bağlanırdı. Bu bağlama işi komşular arasında en şanslı görünen kadına yaptırılırdı. Gelinin üzerine renkli bir nerme daha atılırdı. Gelinin yüzü böylece örtülürdü. Gelin bir ay yüzü kapalı kalır ve dışarı çıkarılmazdı.
Bir ay sonra kızın anne ve babası geleceklerine dair haber gönderirlerdi. Kızın anne, baba ve kardeşi gelirler. Kardeşi gelinin yüzündeki nermeye bir altın bağlayıp nermeyi gelinin başından alır. Altını da bacısına verirdi.
Anne ve baba komşu köyden gelirlerse damat evinde bir hafta veya onbeş gün kalınırdı. Komşular onları yemeğe davet edip hediyeler verirlerdi. Hısımlar eve dönerlerken damadı da beraberlerinde götürürlerdi. Damat bir gece misafir edilip hediyeler verilerek geri gönderilirdi. Günümüzde ise baş bağlama geleneği kalkmıştır. Fakat anne ve baba kızlarını görmeye gelirler (9).

1.7. Ölü Gömme ve Yas Töreni


1.7.1. Ölüm öncesi Yapılan Faaliyetler
Köyde bir ölüm olayının gerçekleşeceğine ilişkin izler kişilerin rüyalarından çıkarılan yorumlarda ve köpek ulumalarında aranır.
Kimileri, rüyalarında bir düğün alayı görürlerse ölüm olacak demektir. Bu ölüm ya düğünün yapıldığı evde ya da yakın bir komşuda gerçekleşecektir.
Kimileri rüyalarında virane görürlerse “Ölüm var” der. ayrıca rüyada silah sesi işitmek de ölüm olacağına delalettir.
Ölecek kişi ölüm öncesinde yemeden, içmeden kesilir. Gözleri matlaşıp donuklaşır. Yüzü sararıp ayakları soğur. İri gözlerle etrafına bakar.
Öleceğine kanaat getirilen kişiye banyo yaptırılır, traş edilir, tırnakları kesilir ve yatakları değiştirilir (1).

1.7.2. Ölüm Anında Yapılan Faaliyetler

Kişinin artık ruhunu alıp vermede olduğu yani öleceği düşünülürse üzerinde Kur’an okunur. Eğer aklı başındaysa helallik dilenir. Son bir isteğinin olup olmadığı sorulur (1).
1.7.3. Ölümden Sonra yapılan Faaliyetler
Ölüm gerçekleşince hemen ölünün çenesi bağlanır. elbiseleri çıkarılıp üzerine çarşaf atılır. Şişmemesi için karnının üzerine bıçak ya da hestif denilen eğiş konur. Ayaklarının baş parmakları birbirine bağlanır. Eğer ölen erkek ise kolları düz bırakılır. Eğer ölen kişi kadın ise elleri göğüs hizasında birleştirilir.
Ölüm yaz mevsiminde gerçekleşmişse cenaze yere konur. Şişmemesi için etrafına toprak, karnına buz konur.
Ölünü gözleri açık ise gözünün yolda kaldığına, gurbetten bir yakınını beklediğine inanılır.
Bazı cenazeler kupkuru olurlar, katılaşırlar. Bazıları ise yumuşak olurlar. Eğer cenaze yumuşaksa yakın bir zamanda başka bir ölüm gerçekleşecek demektir.
İki üç kişi de bu arada mezar işiyle uğraşır. Kum, kereste, tuğla, demir ve çimento hazırlanır.

1.7.4. Ölünün Defne Hazırlanması


Ölünün defne hazırlanması için öncelikli iş ölüyü yıkamaktır. Ölü, hoca ve hocanın yardımcıları tarafından yıkanır. Ölen kişinin cinsiyetine göre de bu yardımcılar değişir.
Dışarıda sitiller kurulur su kaynatılır. Hoca cenazeye taharet aldırır. Yardımcılar cenazeyi temizledikten sonra üç defa sabunlayıp durularlar ve üç defa abdest aldırırlar. Önce sağ eli ve sağ ayağı, sonra sol eli ve sol ayağı temizlendikten sonra genital bölgeler yıkanır.
Yıkama işlemi sırasında Kur’an’dan bazı sureler okunur. Yıkama işleminden sonra tüm aile gelip saplıyla sırasıyla su dökerler ve görüşürler. Görüşmeden sonra hoca gelir su döker, dua okur ve önceden hazırlanmış kefenlere sarılır.
Üç tane kefen ölünün ailesi tarafından verilmelidir. Daha sonra dost akrabalar kefen getirirler. Ölü en fazla yedi kefene sarılır. Kefenden önce ölüye çorap, pijama, üste ahiret gömleği, ölen bayan ise başına yazma takılır. Kefenleme işleminden sonra tabuta konur.
Ölü, tabuta konduktan sonra tabuta yeşil bez örtülür. Yeşil bezin üstüne ölünün cinsiyetine göre kadınsa yazma, erkekse havlu atılır.
Tabut dört kişi tarafından kaldırılır. Hoca, tabut omuzdayken kapı komşudan helallik ister. Komşular hakkını helal ettikten sonra tabut yere bırakılır. Bu işlem üç kez tekrarlanır.
Kapı komşu haklarını helal ettikten sonra tabut musalla taşına götürülür. Burada şapkalar ters çevrilir. Hoca salâ verir.
Daha sonra tabut omuzlarda mezara taşınır. Mezara taşıma sırasında taşıyan kişiler sık sık yer değiştirir. Değişim gerçekleşirken kişi selece direğine ön taraftan girip direği devralır.
Ölüden arta kalan suyla ölünün çamaşırları yıkanır. Yıkama işleminden sonra sitiller ters çevrilip yıkama yerinde üç gün bekletilir. Yıkama malzemelerini sıcak sıcak eve getirmek günah ve uğursuzluk sayılır. Sitillerin üstünde üç gün mum yakılır.
1.7.5. Mezar Kazma ve Ölünün Defnedilmesi
Ölü yakınının talimatlarına göre mezar yeri seçilip kazılır. Mezar kazılırken kazı malzemeleri el değiştirirken önce yere bırakılır daha sonra diğer kişi alır. Aksi halde ölümlerin devam edeceği düşünülür.
Tabut mezara getirildikten sonra ölünün vasiyetine göre, ölü ya tabutla gömülür ya da tabuttan çıkarılıp gömülür. Ölünün üzeri kapatılmadan önce yüzü açılır. Son kez dünyayı görsün diye. Aile bireyleri ölünün gözü üstüne toprak atarlar. Dünyanın derdini böyle unutacağına inanılır. Tabutun üzerindeki yazma, havlu veya yeşil bez hocaya verilir. Mezar kapatılır. Hoca mezarda Yasin okur. Diğerleri yasini dinledikten sonra ölü evine başsağlığı diyenerek dağılırlar. Hoca bir kişiyle mezarda yalnız kalır. Hoca ölüye “talkın” verir. Defnedilme işlemi böylece sona erer (1).

1.7.6. Definden Sonra uygulanan Töreler


Definden hemen sonra uzaktan gelen misafirler için yemek hazırlanır. Bu yemekte sulu et yemekleri, pilav. salata, ayran ve meyve verilir. Yemekten sonra Kur’an okunur. Kur’an’a tüm köy halkı iştirak eder. Kur’an’dan sonra ölü yakınlarına başsağlığı dilenir. Başsağlığı dileğinden sonra herkes dağılır.
1.7.6.1. Başsağlığı Dileme Ziyaretleri
Köydeki başsağlığı ziyaretleri ölüye okutulacak 3. gün Kur’an’ından sonra başlar. Tüm köylü ve komşu köylerdeki tanıdıklar ölümün 40. gününe kadar ölü evini ziyaret ederek başsağlığı dilerler.
Taziyelerini bildirecek insanlar, çeşitli eşyalar getirirler. Bu eşyalar genellikle küp şeker, havlu, bisküvi, çarşaf, çay vs. dir.
Yıllar önce bu ziyaretlere sadece bir elma götürülürmüş.
1.7.6.2. Ölüden Kalan eşya İle İlgili İşlemler
Ölünün kıymetli eşyaları çocukları arasında paylaşılır. Tarla, para, altın vs.
Ölünün elbiseleri ise yıkanıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Bu elbiseler ölünün hayrına verilir (1).

1.7.6.3. Can Aşı, Kur’an


Ölü defnedilip uzaktan gelen misafirler, akrabalar ve komşu köylerden gelen tanıdıklar için yemek verilip Kur’an okunur.
Bir sonraki yemek ve Kur’an ölümün 3. gününde hazırlanır. Bu yemekte et haşlama, pilav, salata, helva, ayran vs. yiyecekler verilir. Yemek yendikten sonra Hoca Kur’an okur. Bu yemek ve Kur’an’a “kazma-kürek takırtısı”da denir. Bu yemek ve Kur’an sayesinde kazma ve kürek sesinin ölüye ulaşmayacağı düşünülür.
3. gün yemeğinden sonra hazırlanacak yemek ölünün 40’ı içindir. Ancak 40’a kadar ölünün canı için her gün yemek çıkarılır. Fakat bu yemekler büyük çaplı değildir. Genellikle akşam öğünü tarzındadır. Bu yemeklere “fiiv” denir. fiiv’de ölünün sevdiği ve kullandığı eşyaların bulundurulmasına çalışılır. Ölü sigara içiyorsa sigara konur. Sevdiği yemekler hazırlanır. Bu yemekleri evlere götüren kişilerin parmağında yüzük olmalıdır. Zira, ölü, bu aşı, öteki dünyada bu yüzüğün deliğinden alacaktır.
Ölünün 40’ında hazırlanan yemek ise çok daha geniştir. Komşular da kendi ölüleri hayrına 40 okunacak eve yağ, bulgur, şeker gibi malzemeler getirirler. Bu malzemeler de alınarak bol yemek yapılır. Tüm tanıdıklar 40’a davet edilir.
40’ta haşlama et, pilav, helva, salata, meyve, ayran vs. yiyecek ve içecekler verilir.
Son yıllarda haşlama etin yerini döner almıştır. Döner ise Delice Köyü Kültür Merkezi’nde verilir.
40’ta önce erkekler yemek yerler, Erkekleri kadınlar ve çocuklar izlerler. Yemekler yendikten sonra 40 tane Yasin ya da Kur’an’daki diğer sureler 40 kere okunur.
Kur’an’dan sonra insanlar evlerine giderler. Gitmeden önce ölü evine tekrar başsağlığı dilenir.
Kadınların bir kısmı yemekten sonra arta kalan bulaşık ve temizlik işlerine başlarlar. Temizlik işlerinden sonra bu kadınlar da evlerine dönerler.
40’tan sonra ölümün birinci yıldönümüne kadar her perşembe tekrar fiiv çıkarılır. Bu fiiv bir yıl boyunca devam eder. Ancak günümüzde bu gelenek zayıflamıştır.
fiiv evlere götürüldükten sonra yere bırakılır. Getirilen bir mum yakılır. fiiv tepsisi öpülür ve bir dua okunur. Bu dua genellikle bir Fatiha suresidir. Bu şiv’ler yine çok büyük olmayıp öğünlüktür. Ölünün sevdiği ve kullandığı yemek ve eşyaların bulundurulmasına çalışılır.
Bir sonraki büyük yemek ise ölünün 52’sinde verilir. Havalar sıcaksa bu yemek mezar üzerinde verilmelidir. Soğuk ise komşuların zorluk çekmemesi için ölü evinde verilir. Yemek evde verilmiş olsa dahi mezarda Kur’an okunur.
52. günde ölü etinin kemikten ayrıldığına inanılır.
52’de de etli bir yemek yapılır. Haşlama et veya tavuk, pilav, ayran, helva, çorba, meyve vs. dir. Görüleceği gibi ölü yemeklerinin vaz geçilmez yiyecekleri et ve helvadır.
Son yıllarda ölünün 52’sinde rahat olması bakımından etli pide verilmektedir; ancak halk bundan hoşnut değildir.
Yemekler yendikten sonra Kur’an okunur ve cemaat dağılır.
Ölü için verilecek olan başka bir yemek “mezar kaldırma ayında” hazırlanır. Mezar kaldırmaya yakın bir zamanda mezarcıya mezar siparişi verilir. Mezara yazılacak künye ve şiirler teslim edilir.
Mezar taşı konulacağı sırada da kazma vurulup helva dağıtıldıktan sonra Kur’an okunur. Mezarın nasıl yapıldığı mezar taşı seçiminde nelere dikkat edileceği “5. İbâdethâne, Mezar, Hamam, Çeşme ve Fırın Yapımı” başlığı altında ayrıntıyla anlatılmıştır.
Mezar kaldırma ayı, Haziran sonuna denk getirildiği için bu törene çok sayıda insan katılmaktadır. Özellikle de aynı yıl içerisinde birkaç kişi ölmüş ise törene gelenlerin sayısı 1000’leri bulmaktadır. Mezar kaldırma törenleri tüm köylerde farklı günlerde yapıldığı için insanlar çevre köylerin törenlerine de katılabilme şansına sahiptirler. Nitekim Delice’deki törene katılan insanların önemli bir kısmını komşu köy sakinleri oluşturur.
Mezar kaldırma töreni için belirlenen bir günde insanlar o yıl içinde ölen kişilerin mezarlarına akın ederler. Siyah elbiseler giyilir. Ağlanır ve ağıtlar yakılır. Ölü yakınları teskin edilmeye çalışılır. Mezardaki tören bittikten sonra sıra yemeğe gelir. Ölü yakınları evlerinin büyük bölmelerinde yemek verirler. Ancak son yıllarda bu yemekler de Delice Köyü Kültür Merkezi’nde verilmektedir. Yüzlerce masa ve sandalyeli bu büyük salonda insanlar yemeklerini çok rahat yiyebilmektedirler. Köyde o yıl ki ölü sayısı birkaç kişiyse bu ölülerin sahipleri birleşir, ortak malzeme alırlar ve ortak yemek verirler.
Erkekler ve kadınlar yemeklerini yedikten sonra Kur’an okunur ve böylece de mezar kaldırma töreni bitmiş olur.
Ölü için verilen son büyük yemek ölümün 1. yıldönümünde hazırlanır. Bu yemek ölü evinde verilir. Etli yemekler, helva, salata, pilav, ayran vs. hazırlandıktan sonra komşular davet edilir. Yemekler yenilip Kur’an okuduktan sonra ölü için verilen yemekler de bitmiş olur. Ancak bu, bundan sonra ölünün hayrı için başka bir şey verilmeyecek anlamına gelmez. Ölü yakınları gönüllerinden geçtiği zaman ölünün hayrı için yiyecek, giyecek ve para yardımlarında bulunabilirler.
Bazen, ölülerin yakınlarının rüyalarına girerek acıktıklarını ifade ettikleri söylenir. Bu durumda ölü yakınları en kısa zamanda komşu evlere yemek götürür, mum yakar ve dua okurlar (1/9)

1.7.6.4. Yas Tutma Geleneği


Yas süresi ölünün 40’ına kadar sürer. Bu süre içinde banyo yapılmaz, traş olunmaz, eğlencelere katılım olmaz, süslü giyinilmez. Giyisiler siyah renkte olmalıdır.
40’tan sonra komşular gelip ölü yakınlarını yastan caydırırlar, metanet verirler. Evlerine götürüp banyo yaptırırlar. Erkekler traşa götürülür. Böylece yas tutma işi de sona erer.
Günümüzde yas tutma geleneği genellikle 15-20 günlük bir süreyi kapsar. 40 güne kadar yas sürdürülmez (9). Doğan Özdemir


 
  Bugün 22 ziyaretçi (32 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol